Tarihçe


KURULUŞ VE İLK SAKİNLERİ
     Yomra'nın kuruluş tarihini, Trabzon 'un kuruluş tarihiyle değerlendirecek olursak, Orta Asya'dan dört koldan yapılan göçlerin bir Kolu da Kafkas Yaylaları ve İran Platosu üzerinden gelen Turani bir kavmin Karadeniz sahillerine inerek yurt edindikleri ve Trabzon şehrini kurduklarını bilmekteyiz.

Çok eski bir şehir olan Trabzon' un, M.Ö. 2000 yıllarında kurulduğunu, Roma'nın ve Bizans'ın kuruluşundan daha eski olduğunu yapılan araştırmalar ortaya çıkarmış bulunmaktadır.

Hitit, Asur, İskit, Halib, Makron, Kimri, Amazon, Kloh gibi Türk topluluklarının bölgede yaşadıklarını düşünecek olursak Trabzon 'un kuruluşunda Rum Pontus ya da Bizans’çılıktan öte Türklük vardır.

Orta Asya 'dan gelen bu Türk kavimlerinden sonra M.Ö. 756-750 yıllarında Miletlilerin, M.Ö. 50 M.S. 395 yılında Romalıların, 395-1204 tarihleri arasında Bizanslıların, 1204-1461 Kommen’lerin idaresine girmiş, Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1461 deki Trabzon 'u fethiyle tekrar Türk hakimiyetine geçmiştir.

Trabzon 'un çevresini Grek kolonisi gösterme çabası Yuannidis'in Rumca yazdığı "Trabzon Tarihi" adlı eserine dayanmaktadır ki maksatlıdır. Buranın yerli halkının Turani ırktan sayılması gerçeklere daha uygundur. Çünkü batılı tarihçilerin de bu konuda ittifak ettiklerini görmekteyiz. Bunlardan, Doğu Ülkeleri hakkında çok sağlam fikirlere sahip olan Charles Texier 'in yazdığı "Küçük Asya" isimli eserinde "Karadeniz Bölgesi milattan çok yıllar önce Orta Asya 'dan gelen bazı ırkların işgaline uğramıştır." demektedir. Prof. Şemseddin GÜNALTAY ve Prof. Zeki Velidi TOGAN da aynı görüşleri ileri sürmektedir.

Yazar aynı eserinde; "Trabzon, eski Yunanistan' ın en eski kenti olan Argos şehrinden daha eskidir. En aşağı M.Ö. 2000 yıllarında kurulmuştur." demekle buraları Yunanlılık ve Rumlukla bağdaştırmaya çalışanların da tezlerini çürütmektedir.

Trabzonlu Mehmet Aşıki "Menazür ül Avalim" adlı eserinde Trabzon' un Otokton halkı Orta Asya menşelidir." demektedir.

"Amasya Tarihi" adlı eserinde Hüseyin Hüsamettin Efendi, Trabzon havalisinin Turan-ül Asi kavimlerince iskân edildiğini ileri sürer.

Şemseddin Sami, "Kamus UI Alam" adlı eserinde şöyle demektedir: " Trabzon
şehri pek eski olup Turova Muharebe-i Meşhuresi zamanında daha mevcut bulunduğu meznundur."

Bunlardan da anlaşılacağı üzere Trabzon 'u ilk kuranlar, buraları ilk iskân edenler ve bu şehirde yerleşenler Orta Asyalı Türklerdir.

Falmerayer isimli bir Alman tarihçisi bile bu hususta "Trabzon'u ilk kuranlar buralara ilk yerleşen Kafkas taraflarından gelen Turani bir ırktır." diyerek bu görüşlere katılmaktadırlar.

Şu halde Yomra, Trabzon' un yaşadığı bütün işgalleri görmüş, imar faaliyetlerini beraberce sürdürmüş, saldırılara beraberce göğüs germiş, yerleşen kavimleri bağrında barındırmış, öz bir Türk yurdudur.

Miletlilerin, Bizanslıların, Kommenlerin, Romalıların istilasına uğramış, Kommenler devrinde toprak gelirlerinin bir kısmı Anadolu Selçuklu Devleti'ne ödendiği görülmüştür.

Yine Anadolu Selçuklu Devleti'nin parlak devrini yaşatan Alaaddin Keykubat zamanında komutanlarından Ertoguş Bey mahiyetindeki orduyla buraların kesin olan Türk hâkimiyetine girmesi için Trabzon muhasara edilmiş, ancak ilahi tecellinin sonucu bu toprakların Türkleşmesi 133 yıl daha gecikmiştir. (1228)

Nihayet Fatih Sultan Mehmet Han’ın 26 Ekim 1461 yılında Trabzon'u fethetmesiyle Anadolu 'da son toprak parçası da Türk birliğine katılmıştır. Bundan sonra Trabzon'un doğu taraflarının işgaliyle Şehzade Beyazid 'in lalası Hızır Bey memur edilmiştir. Yomra da onun vasıtasıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun içine girmiştir. Hızır Bey aynı zamanda Trabzon 'un ilk valisi olmuştur. Yomra topraklarının geliri ve iskân işiyle kale muhafızlarını görevlendirmiş, ilk yerleşme de Hızır Bey zamanında başlamıştır.
 

YERLEŞEN TÜRK KAVİMLERİNDEN ARDA KALANLAR
    
Tarih boyunca birçok kavimlere yurt olmuş, gelen geçen kavimlerden birçok şeyler almış ve vermiş olan Yomra, uzun zaman Trabzon 'un bünyesinde köy olarak kalmış ve ismini duyuramamıştır. Trabzon'un eskiliği kadar maziye sahip, fakat Trabzon'un sahip olduğu tarihi eserler kadar zengin değildir. Daha çok Trabzon 'un yerli halkının zeametleri olarak tahsis edilmiş olduğundan, buralara yerleşme erken olmamıştır.

Trabzon 'un ekili biçili arazileri ve meyve bahçeleri Yomra ve çevresi olup, 20. yüzyılın başına kadar Trabzon 'un meyve ihtiyacını karşılamaktaydı. O yıllarda Yomra' da armudun, elmanın, fındığın, kirazın, karayemişin, üzümün, incirin en alası yetiştirilmekteydi.

Doğu Karadeniz Bölgesi elmanın gerçek vatam olarak gösterilmektedir ki ilk yetiştiricileri Etilerdir.

Hititlerden kalma ağaçlara sarılarak giden üzümler (Mahles üzümü, kış üzümü, kokulu üzüm) elmanın çeşitleri (çekirdeksiz elma, laz elması Sinop elma) bugün bile en çok yetiştirilen meyveler arasındadır.

Şakir Şevket 'in 1928 yılında yazdığı "Trabzon Tarihi "adlı eserinde Yomra için şöyle demektedir "İşbu Yomra nahiyesinde ala üzüm ve armut ve bir nevi çekirdeksiz elma hasıl olur. Trabzon 'un meyvesi ekseriyet buradan gelir"

Buna bağlı olarak Yomra adının burada yetiştirilen elmadan geldiğini söyleseler de bu görüş yanlıştır. Doğru olanı Kıpçak Türklerinin bir kolu olan Kumanlar XI. yy1 da Karadeniz bölgesine inmişlerdir. Rusların bölgeye yayılmalarının yolunu kestikleri gibi bölgeyi Türkleştirme politikasında da son derece etkili olmuşlardır. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde, dolayısıyla Trabzon ve çevresinde birçok yer adları onlardan kalmıştır. Yomra'nın da adı Kumanlardan gelmiştir. O zamanki adı Komera (Komera- Gomera-Yomura- Yomra) olup zamanla ses değişimleriyle Yomra'ya dönüşmüştür. (Aynı zamanda Komera Kuman Türklerinde oymak beylerinin adıdır. Tıpkı Borçka adında olduğu gibi.)

Kemençe bu Türklerden bölgeye hatıra kalmış bir Türk çalgısıdır. Kemençenin anlamı horon eşliğinde çalıp söylenen çalgı diye bilinirken, aynı zamanda kişi adı olarak da kullanılmıştır. Kumanlardan kalma Kuman kökenli yer ve aile adlarıyla ilgili şu örnekleri verebiliriz:

Aya/Ayazoğlu/Balaban/Balabanoğlu/Battal/Battaloğlu/Balta/Baltaoğlu/Çakan/Çora/Kaba/Kabaoğlu/Barkan/Buga/Bogalığolu/Kaban/Gabanla Kaçmaz/ Kara/Karaca/Karaduman/Kepenek/Koç/Koçali/ Kocalıoğlu/Koçar/Kolbas/Külükoğlu/Tepet/Tepetoğlu/Tolun/Toruntay/Ulaş/Yalaç


TRABZON ÇEVRESİNDE KUMAN-KIPÇAK ETKİLERİ
     Bölgenin ormanlarında yaygın olarak görülen "komar çiçeği" (Omar Gülü) adını Kuman Türklerinden almıştır. Aynı zamanda Uzmesehor - Uzarak (Hozarak); Uz Deresi (Oymalı Deresi); Oğuzazana (Oğuz Köyü) adlarını Oğuz Türklerinden almıştır.

1928 yılında Şakir Şevket'in verdiği bilgiye göre de Yomra Nahiyesi merkezi Kovata'yı gösterir ki Kovata'dan doğduğu tartışma kabul etmez bir gerçektir...

Zamanla daha doğuya, Uz Deresinin (Oymalı Deresi) denize döküldüğü yerde olan Dirona ve Kohali köyleri yerleşme ve gelişme noktası olarak bugünlere gelmiştir.

Kemal Karadenizli de "Trabzon Tarihi "eserinde aynı hususlara temas ederek; "Bu nahiye, üzüm, armut ve bir nevi çekirdeksiz elma yetiştirmekte ve Trabzon 'un meyve ihtiyacını karşılamaktadır." ifadesini kullanmaktadır.

17. yüzyılda Yomra' dan geçen Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde çevrede gördüğü meyveleri şöyle anlatmaktadır: "Yiyeceklerinden meyvaları, bilhassa kiraz, lahican armudu, Gülabi armudu, Sinop elması, Namık üzümü, Meleki üzümü ve Frenk üzümü gayet nefis olur. Badılcan (Patlıcan) inciri derler bir inciri olur. Bu incir o kadar lezzetli olur ki benzerine Nazilli'de bile rastlanmaz."

Milattan önceki yıllarda burada oturan Hitit ve Haliblerin balıkçılıkta çok ileri gittikleri hatta Haliblerin balığı tuzladıkları ve salamura yaptıklarını görmekteyiz. Evliya Çelebi yine ünlü Seyahatname'sinde hamsinin buralarda en çok yenen balık olduğuna temas etmiş ve; "Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir. Bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı ve bin çeşit balıkları vardır. Fakat bunlardan en önemlisi, ticaretinin yapıldığı hamsi balığı vardır. Bu balık Hamsin'de çıktığı için bu adı almıştı" demektedir.

Evliya Çelebi'nin anlattıklarına göre," Bundan 10 yıl evveline kadar hamsi motorları kıyıya yanaşınca Yomra ’nın güney doğusundaki yüksek tepeye çıkarak halka balığın geldiğini duyuran tellallar vardı. Tellallar genellikle teneke ve boru çalarlar. "Halen bu dağ Boru Dağı olarak binmektedir.

Ayrıca bu bölgede demircilik de çok ileri idi. Orta Asya göçleriyle gelen Türkler mukaddes saydıkları demircilik sanatım buraya kadar taşımışlardır.

 

OĞUZLARIN YÖREMİZE YERLEŞMESİ
     Türklerin sel gibi Anadolu'ya akmaları 18 Eylül 1048 cumartesi günü İbrahim YİNAL komutasındaki Selçuklu Ordusu’nun Pasin Ovası'nda Bizans ordusunu yenilgiye uğratmasıyla başlar. Bundan önce 372 yılında Kudüs'e sefer yapan Orta Avrupa Koyunlu İmparatoru Balamir, komutanları Karsık ve Basık Beyler Trabzon üzerinden Hazar bölgesine kadar gitmişlerdir. Bundan önce Tuğrul ve Çağrı Bey'ler Kafkaslardan aşıp 1025 yıllarında Anadolu 'nun keşfini yaptılar ve ordusu Trabzon'a kadar gelerek Yomra'nın Oğuz köyünde konakladılar. (Uz-Mesehor - Ortaköy)

Prof. Dr. Osman TURAN, "Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti " isimli eserinde Türk Milletinin korkunç dalgaları Erzurum ve Pasin ovalarına döküldü. İnsan dalgaları sel gibi memleketin her köşesine yayıldı. Garpta Gümüşhane - Trabzon Havalisi, şimalde İspir, cenupta Muş bölgesine Sısak (Ağrı) taraflarına ulaştı." derken Türklerin Trabzon'a kadar geldiklerini, İbrahim YİNAL zamanında bir Türk ordusunun Mehmet Bey komutasında İstanbul 'a kadar gittiğini söyler.

1228 yılında Trabzon Seferi ile yine Oğuz Türklerinin çevreye indiklerini görmekteyiz. Faruk Sümer'in "Oğuzlar" adlı eserinde 1358 yılında Kalabalık bir asker ile Çepnilerin Maçka'ya geldiklerini, burada düşmanla çarpıştıklarını yazar. Aynı yılda Trabzon İmparatoru Türk akınlarını durdurmak için her zaman yapıldığı gibi kızını Çepni Beyi Hacı Emir'e verir. Osmanlı coğrafyacılarından Mehmet Aşıki'nin 16. yüzyıl sonlarında yazdığı "Menazür-Ül Evalim" adlı eserinde Trabzon yöresinde yaşayan Türk halkından ehemmiyetli bir kısmının Çepnilerden meydana geldiğini belirtir.

Faruk Sümer, "Oğuzlar" adlı eserinde Çepnilerin tamamıyla toprağa bağlı olduğunu, tımar sistemine bağlı olup dirliklerin genellikle Çepnilere verildiğini Yomra ve dolaylarının Çepnilerin elinde olduğunu yazmaktadır.

Bu Türklerin milli kültür ve geleneklerini zamanımıza kadar sürdürdükleri, bunların ilçemiz hudutları içerisinde Uz Mesehor (Özdil) Köyü'nde yerleştikleri bilinmektedir.

 

FETİH GÜNÜNDEN SONRA
     Fatih Sultan Mehmet, 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon 'u Türk hâkimiyetine sokarak, bir an önce bütün, Karadeniz havalisinin Türkleşmesini istemiş bunun için de Hızır Bey'i görevlendirmiştir. Yomra'nm fethini gerçekleştiren Hızır Bey'dir.

Fatih, Trabzon'un fethinden sonra ahalisine aman tanıdı. Eski hayatlarında serbest bırakarak onları haraç ve cizyeye bağladı. Sipahilere ise tımarlar verildi. Bu tımarların büyük bir kısmı Yomra ve çevresiydi.

Trabzon'a valilik yapan Yavuz Sultan Selim'in oğlu Kanuni'nin bu şehirde doğması bu şehrin önemini arttırmıştır. "Yomra", ismini ancak Yavuz Sultan Selim'in padişahlığı döneminde (1512-1520) duyurabilmiş ve nahiye olmuştur. Tayyip GÖKBİLGİN'in 15.yüzyıl başlarındaki "Trabzon Livası" adlı eserinde

Yomra'yı Trabzon'un dört nahiyesinden biri olarak göstermektedir. (Akçaabat, Yomra, Sürmene, Maçka)

Trabzon kalesi muhafızlarından Yavuz Sultan Selim zamanında Maçka .ve Yomra nahiyelerinde tımarları olduğunu kaydeden Tayyib GÖKBİLGÎN, bunların sayısının 132 olduğunu yazar.

Ayrıca Yomra nahiyesinde şahin ve doğan yuvalan gelirleri Sancak beyi haslarından olarak gösterilmektedir ki Akçaabat ve Yomra'daki bu kabil yuvaların geliri ile birlikte 130 akçeyi bulmaktaydı. Bu gelirle Akçaabat Yomra nahiyeleriyle birlikte bütün Trabzon dâhilindeki mirliva hasları yekünü dört köy, iki değirmen ve 280 haneden 326 nefer ve 56.450 akçeyi buluyordu.

Yomra'nın nahiye olması ise Yavuz Sultan Selim zamanındadır. Elimizde tek güvenilir kaynak Tayyib GÖKBİLGİN 'in yaptığı araştırmadır. Bu araştırmaya göre Trabzon kadılığına bir nahiye olarak bağlı bulunan Yomra, bu tarihte bir zeametti ve Sinan Çavuş tasarrufunda serbest bir şekilde idi. Yomra Seraskeri ise Tacettin Divane adında biriydi. Serbest tımara sahipti. Sakinleri tamamen Hıristiyan olan ve hariçten geldikleri belirtilen Komera köyü geliri Yomra' ya tahsis edilmişti.

Yomra'ya bağlı Hara, Varvara, Dirona, Kohali, Uz köylerinde de bir hisse bulunmaktaydı.

Bu tarihten sonra tarihi kayıtlarda Yomra'nın ismine şu olaylarda tesadüf ediyoruz. 1878 yılında görevden alınan Trabzon Valisi Divrikli Mustafa Paşa, Anapa ’Kuşatması'nda Trabzon ve çevre köylerden topladığı askerlerle büyük başarılar elde etmiş, 1878 yılında da Trabzon Valiliğine ikinci defa tayin edilen Canikli Battal Hüseyin Paşa zamanında da Ruslarca kuşatılan Anaba Kalesi müdafaasında Yomra ayanlığından Gümrükçüoğlu Mehmet'ten yardım istemiştir. Gümrükçüoğlu Mehmet, mahiyetindeki 150 askerle kuşatmaya bizzat katılmıştır.

26.7.1816 'da Tuzcuoğulları Ayaklanmasında Rize ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa ile Yomra ayanı Kasapoğlu İbrahim, Tonya ayanı Hacısalihoğlu Ali, Tirebolulu Kelalioğlu Ali Ağa Trabzon'un kuşatılarak Memiş Ağa'nın bir bakıma devlet başkanı yapılmasında büyük rol oynadılar.

Trabzon'a Fatih zamanında gelip yerleşen ve Trabzon'un en eski Türk ailelerinden biri Şatıroğullarıdır. Paşalığa kadar yükselen Şatıroğlu Osman, hükümetin yakın adamı olmayı başarmış ve 1815 yılında asilerin isyanını bastırmak için kurulan ordunun başına getirilmiştir.

Şatıroğlu Osman, daha sonra ordusuyla doğuya doğru kayarak Yomra ilçesi sınırları içerisinde ordusuyla yerleşmiştir.

Bunun üzerine Trabzon Valisi Haşan Paşa İstanbul'a gönderdiği bir yazı ile Şatıroğlu Osman'ın Rize'deki Tuzcuoğlu sülalesi ile ayaklanma hazırladığım, bazı eşkıyaları ordusuna dâhil ettiğini, emir dinlemeyerek hükümetin nüfuzunu kırdığım, halkı devlete karşı kışkırttığını ve nihayetinde Trabzon'u kuşatarak vali olmak arzusu olduğunu bildirmiş ve Şatıroğlu Osman'ın Trabzon 'dan uzaklaştırılmasını istemiştir. Ancak hükümet yaptığı soruşturma sonunda, olayın aslında böyle olmadığım öğrenmiş, 1825 yılında Şatıroğlu Osman Erzurum'da mübayancılık görevine gönderilerek olay kapatılmıştır.

 

İŞGALLE GELEN VAHŞET YILLARI
     4 Nisan 1916 yılı Yomra'nın en karanlık ve acı başlangıcıdır. Birinci Dünya Savaşı'nda dört büyük cephede savaşmak mecburiyetinde kalmamız daha sonra birçok musibetlerin doğmasına sebep oldu. Bu tarihte Rus donanmasının denizden karayı top atışına tutması, karayı yakıp yıkması, halkın iç kesimlere doğru kaçmasına sebep olmuştur. Bu defa da Rus ordusu içinde işgal hareketine katılan Ermeni ve yerli Rumların misilleme hareketine maruz kalındı. Geçmişlerimize büyük ıstıraplar çektiren yerli Rumlar denizde Rus donanmasını gördüklerinde tenekeler çalıp, şenlikler yapmaya başlamışlardı.

Trabzon Metrapoliti Hırisantos, Türkleri bir an önce yok etmek için öyle bir kampanya başlatmıştı ki bütün Karadeniz Bölgesi' nde yaydığı bildirilerle diğer çetelerin de bu mücadelede yanlarında olmalarını istiyordu. Bunun için de Türkleri öldürmekten çekinmiyorlardı. Bugün Yomra'mn her köyünde vahşet yıllarında öldürülen Türklere ait mezarlara ve mezar taşlarına rastlamak mümkündür.

Bu hususta Rusların da Rumlardan geri kalmadığını yeminli belge açıkça göstermektedir.

Yomra nahiyesinden Kalafka köyünden Osman Kızı Fatma'nın ve Selimoğlu Mehmet 'in yeminli şahadeti:

"Nisanın birinci günüydü. Rusların köyümüze yaklaştığını gören herkes muhacerete hazırlanıyordu. Ne yapacağımızı öğrenmek için Durana Köyü muhtarı olan kayınbiraderim Kafanoğlu Mehmet Ağa'nın evine gittik. Hemşerimle birlikte harekete hazır olmamı bildirdi. Kız kardeşim Hatice'yle birlikte köydeki düşman ateşi kesilir kesilmez, harekete hazır olacaktık. Kayınbiraderimin evinde misafir olarak kalmak zorunda aldım.

Evde bulunanlar: Durana Köyü'nden Kolan Ağa ve karısı, gelini Ulviye, kardeşi Kolanoğlu Ali ve karısı, akrabalarından Mehmet ve karısı Gülten, 17 yaşındaki kızı Güllü, validesi Fatma ve Zakire ve bir kaç kişi...

Bulunan bu yeminli belge Ruslar ve Ruslardan destek gören Rum ve Ermeni çetelerinin, bölgede nasıl vahşet sergilediklerini açık olarak gözler önüne sermektedir.

Bu hareket sürerken, Ermenilerle Pontusçular, Türkler üzerine beraberce saldırarak Venizelos (Megalo idea) ın gerçekleşmesi için eylem birliği yapmışlardı. İki tarafın birleştirilmesi için Paris Konferansında Trabzon ve havalisinin Ermenilere bırakılabileceği ileri sürüldü. Pontus'u feda etmektense, hudutlar üzerinde anlaşarak Ermeni hareketinin başına Patrik Zevan'm getirilmesi, Rumların Pontus kuvvetleriyle takviye edilmesi gerçekleştirildi.

Atatürk, Nutkunun üçüncü sahifesinde bu hususa temas ederek "Ermeni Patriği Zevan Efendi ve Mavri Mira heyetiyle hemfikir çalışıyor. Ermeni hazırlığı tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyor.

Bu hareket Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahilinde teşekkül etmiş ve İstanbul'daki merkez Pontus cemiyetiyle muvaffakiyetle çalışıyor." demiştir.

Yine Atatürk'ün Nutkun "Vesikalar" kısmında bir numaralı vesika olarak verdiği malumat o yıllarda olan biteni göstermesi bakımından çok önemlidir. Vesika aynen şöyledir:

 

"TAMİM"
(Gayet mahrem, tutulacaktır)
"Pek mevsuk elde edilen malumata göre İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira isminde bir heyet teşekkül etmişti. Bunun reisi Patrik vekili Dreteos, azalan, Athenagoras İnon metropoliti Yunan Kaymakamı Giritli Katehakis, Kathelepoolos, Diyasilmas, Aynia, Pilitini Siyari isimli kimselerden ibarettir.

Vazifesi Osmanlı Vilayetleri dâhilinde çeteler teşkil ve idare eylemek, mitingler ve propagandalar yapmaktır. Yunan Salib.i Ahmer'i de bu Mavri Mira Heyetine merbuttur. Vazifesi sureta muhacirlere bakmak gibi insani bir perde altında çete teşkilatı yapmak, terti bat-i ihtilaliyeyi ihzar etmektir. Bu surette eczayı tıbbiye, levazım-ı sıhhiye namı altında silah, cephane ve teçhizat-ı memalik-i Osmaniye'ye ithaldir. Resmi muhacirin komisyonu da Mavri Mira Heyetine tabiidir.

İstanbul Patrikhanesi ve Yunan konsoloshanesi silah ve cephane deposu olmuştur. Hatta kiliseler ibadet yerleri yerine askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır.

Rum mekteplerinin evvelce bizim yapıp da tam şimdi maalesef terk ettiğimi teşkilatları tamamen Mavri Mira Heyeti tarafından idare olunmaktadır. İstanbul, Bandırma, Kırk Kilise, Tekfur Dağı ve mülhakatında izci teşkilatı itham olunmuştur. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını mütecaviz gençler dâhildir. Anadolu, Samsun, Trabzon cephane tevzii mahallidir. Müsait bir halde bir yelkenli Yunan sefiresi bir istasyon halinde cephane eslihayı bu mahallelerde bulunduracaktır. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibidir."
                                                                                                                                                                                                                  “Mustafa KEMAL”

 

 

Rusların denizden başlattıkları yıpratma ateşi yanında kara yoluyla doğudan ilerleyen Rus askerlerinin de önüne geçilemiyordu. Yomra'dan gönüllü olarak meydana getirilen bir müfreze Of'ta düşmanla mücadele için harekete geçti. Düşmanın ilerlemesi durdurulamadı. Fakat Yomra delikanlılarının gösterdiği kahramanlık dillere destan oldu. İçimizdeki Rum ve Ermeni saldırılarına karşı kurulan bir müfreze de Santa ve Kuştil dolaylarına gitti. Bu müfreze düşmanı yıldırmada büyük başarı sağladı. Kuştil 'in düşmanlardan temizlenmesine, Santa'nın boşaltılmasına Meryemana 'run Rumlar tarafından terk edilmesine bu müfrezenin kahramanca savaşması sebep olmuştur.

Bütün bu olaylar halkın buralardan muhacir gitmesine sebep oldu. Muhacirliğe gidemeyen yaşlılar ise Allah'a emanet edildi. O hicran dolu günler halen Yomra ağzında bitmeyen bir türkü gibi hafızalarda canlılığını korumaktadır.

Trabzon'dan çıktım başım selamet
Çavuşluya geldim koptu kıyamet
Anam ile yârim Hakk' a emanet
Ah bu muhacirlik şimdi büküyor belimi
Kâfir Urus yaktı yıktı evimi

Yomra'nın yetiştirdiği âlim ve şairlerden merhum İbrahim Cudi Efendi (1876-1926) muhacirlik yıllarını gayet sanatkârane ve acılı, biçimde dile getirmiştir:

Nihayet can alıcı hicrete mecbur kılındı
Millet yer yer memleketlerini terke başladı
Muhacirlerin her geçtiği yerde bir felaket yüz gösterdi
Bu hali gören mahvoldu işte milletin derdi
Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur

Bir yanda soğuyan şiddeti, bir yanda gecenin karanlığı
Bir yanda feryat eden ana bir yanda can çeken baba
Bir, yanda sıtma felaketi bir tarafta humma afeti
Bir yanda çocuklarım başları sel gibi akmakta
Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur

1917 yılında Rusya 'da Bolşevik İhtilali'nin çıkmasıyla işgalci Rus kuvvetleri yavaş yavaş memleketimizi terk etmeye başladılar. 24 Şubat 1918' de Yomra işgalci Rus kuvvetlerinin elinden kurtuldu. Fakat yapılan tahribatlar kolay kolay tamir edilecek gibi değildi. 17 Nisan - 20 Mayıs tarihleri arasında tarafsız bir heyet yapılan mezalimi yerinde tespit için Trabzon, Erzincan, Kars, Batum illerinde incelemelere başladı. Bu heyet Alman yazarı Vays, Avusturya yazarı Dr. İştayn ve Türk tarihçisi Ahmet Refik Bey'den müteşekkildi.

Ahmet Refik Bey, bu tarafsız heyetin bir azası sıfatıyla dolaştığı yerlerde gördüklerini "Kafkas Yollarında Hatıralar" ve "Tahassürler" isimli kitabında topladı. Ahmet Refik Bey kitabının bir bölümünde yapılan zalimliklerle ilgili şu cümleleri yazmıştır:" Perişan kıyafetli halk, büyük ve feci yangından sonra sönen ocaklarını, yanan evlerini görmeye gelen, çocukluk hatıralarının mahvolduğunu seyreden insanlar. Ötede fakir bir ihtiyar düşünüyor. Beride ufak yalınayak çocuklar, kirli yüzleriyle sokağın çamurları arasında koşuşuyor."

Trabzon 'dan Batum'a gitmek için hareket ettiğinde, yol boyunca ve Yomra çevresinde gördüklerini ise şöyle dile getirir: "Bu dayanılmaz, unutulmaz bir yara Trabzon'dan çıktığım halde elan müthiş bir istilanın enkazı görülüyor. Yol kenarlarında kamışlar, araba parçaları, boş top ve fişek kovanları, at kafaları, müthiş bir fil gibi yolun kenarına devrilmiş makine parçaları kalbe elem veriyor."

MONDROS MÜTERAKESİYLE TEKRAR BAŞ GÖSTEREN ERMENİ VE RUM OLAYLARI
     1918 yılında Rusların buraları terk edip gitmelerinden sonra Rum ve Ermeniler olanca hızlarıyla Türkler üzerine saldırılarına devam ettiler. 30 Ekim 1918 Mondros Mütareke şartları uyarınca ordumuzun elinden silahı alınıp terhis edilince, bu Rum ve Ermeni çeteleri için bulunmaz bir fırsat oluyordu.

Çevrede silahlı baskınların başlamasının yanında, Rusya'dan ve değişik bölgelerden Rum muhacirleri getirilerek bu bölgelere yerleştirilmeye başlandı. Her gün Yomra sahillerine motorlarla Rumlar ve silahlar çıkartılıyordu. Çevre kiliseleri başta Kuştil Manastırı olmak üzere silah deposu haline getiriliyordu.

Trabzon ve çevresini Rumlaştırma faaliyetlerine karşı kurulan Trabzon Havalisi Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti pasif sayılabilecek mitingler tertip etmek, protestolarda bulunmak gibi küçük hareketlere başladı. Bu durumu Kazım Karabekir Paşa 19 Nisan 1918 tarihinde Trabzon'a çıktığında şu cümlelerle ifade ediyordu "Arkadaşlar, vatanımızı ancak silah yoluyla kurtarabileceğiz. Bunun için de evveli silahlarımızı vermeyeceğiz. Her gün buraya vapur dolusu Rum muhacirleri nereden geliyor? Kimler gönderiyor? Ne yapmaya geliyorlar? Burada kendilerini barındıracak teşkilatları var mı? Bu gelenlerin içinde ne kadar Yunan zabit ve neferi var biliyor musunuz? Yunan Salib-i Ahmer muhacirleri için gönderdiği battaniyelerin içinde ne kadar mitralyöz vardır? Efendiler ilk yapacağımız silahlarımızı terk etmememizdir. Sahillerimize kaçak girenlerin sayısını ben karargâhımda tespit ettim. Sizler hadiselerin içindesiniz. Milletlerin istiklallerini mitinglerle, beyannamelerle kurtaracakları fikrini aklınızdan çıkarınız. Eğer Rum ve Ermenilerin hazırlığı bu şekilde devam edecek olursa ve bizlerde bunlara lafla mukabele etmeye kalkarsak hiçbir itilaf devletinin işgaline lüzum kalmadan, memleket elden gider ve burada Türk'ün namı kalmaz.

Ne yapılabilecekse milletimizin kararıyla milletin azmiyle yapılacaktır. Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti Erkânı beni dikkatle dinlediler ve sözlerimi tasdik ettiler."

Üçbahar, Sulaklı, Gümüşki, Sırhanlı, Lenda Yaylalarında oturan Rumlar, Santa Rumları ile irtibat halinde idiler. Talimat zaman zaman Santa'dan alınıyor, yapılacak saldırılar ona göre düzenleniyordu. Bu yaylalardan Santa'ya gidiş geliş eskiden zor olduğundan Rum ve Ermeniler sisten kaybolmamak için yol boyunca 30 m. mesafelerle yüksek taşlar da diktirmişlerdir. Halen Kazıkılı Yaylası olarak bilinen yer ismini buradan almaktadır. Bu arada Govlagoz Yaylası'nda ulaşımı sağlamak için yapılan taş köprü, halen sapasağlam durmakta hatta yöre halkına da hizmet vermektedir. Meryemana'daki Rumlar gıda ihtiyacını Yomra'nın yüksek yaylalarından alıyor ticaretlerini de kendi aralarında yapıyorlardı.

Yomra sahillerine Evliya Çelebi'nin; "Rovşe limanı derler ki çok iyi bir yataktır" dediği Şana limanına ilaç ve yiyecek diye indirilen silahlar bu kilise ve yaylalarda depolanıyordu. Kuştil'de tepe üzerinde yükselen manastır önemli bir silah deposu idi. Trabzon metropolü en çok Kuştil, Demirciler, Santa-Meryemana üzerinde durmaktaydı. Çünkü kontrolden uzak, savunulması kolay yerlerdi.

Yaylaya giderken Rumların Ermenilerin pusularına düşerek öldürülenlerden bazıları hakkında Kayabaşı Köyü1 nün 18 Nolu hanesinde oturan Hasanoğlu Havva'dan doğma Kadir YILDIRIM şu yeminli ifadeyi vermiştir:

"Babam, Yusuf Amcam, aynı hanede oturan Mehmet oğlu xxx'dan doğma Ahmet xxx Yıldırım, Sifter köyünden Osmanoğulları’ndan Abdullahoğlu Ayşe'den doğma Kadir, yine aynı köyden Mollamehmetoğulları'ndan Emine'den doğma Alioğlu Ahmet ve Halil İbrahim ŞAHİN' den oluşan Yomra’lı vatandaşlar yaylaya giderlerken Gümüşki güneyinde Kocacık mevkiinde Ermeni ve Rum çetelerinin pususuna düşürülerek öldürüldüler." (22 Mayısl922)

Buralarda köyleri basan Ermeni çeteleri Santa dolaylarında bulunan Ermenilerin bir kolu idi. Bu çetenin başında İfkili adlı biri bulunmaktaydı. Ermeniler talimatı Van'daki Anton Paşa adındaki Ermeni'den alıyorlardı. Türklerin Yunan'ı denize dökmesinden sonra İfkili komutasındaki Ermeni çetesi bir süre Trabzon'un Çömlekçi Mahallesi'nde kaldı daha sonra Türkiye'yi terk ettiler.

Bugün bahsettiğimiz yaylalara gidilecek olursa isimsiz, sayısız mezarlar; boş kovanlar, tüfek parçaları, insan kemikleri görülür. Ruslarla yaptığımız cephe harbinin en büyüğü Sulaklı Yaylası'nın güneyinde bulunan Çataltepe mevkiinde yapılmıştır ki burada binlerce Türk askerlerinin mezarı vardır.

Bu bitmeyen işkence ve zulümler devam ederken baba ocağından vatan müdafaası için İstiklal Harbi'ne katılan Yomraların sayısı da az değildir.

CUMHURİYETTEN SONRA YOMRA
     Şakir Şevket'in "Trabzon Tarihi" adlı eserinde Yomra'nın ilk merkezinin Kovata, sınırlarının ise Trabzon ile Sürmene arasında bulunduğunu görmekteyiz... Yazar, Yomra hakkında şu bilgileri vermektedir: "İşbu Yomra nahiyesi Trabzon'un cihet-i şarkiyesin de ve merkezi hükümeti olan Kovata nam mahallin Trabzon'a berren (karayolu) üç saat mesafesi olan Trabzon'la Sürmene arasında vaki ve 4605    hane ve 51 kurai (Köy) ve 157 bin dönüm araziyi camiidir. Buranın kasabası birkaç dükkândan ibarettir. Bundan iki sene evvel zaptiye Alay Beyi Sabık İzzetli Ali Bey ile sair Hamiyyetkarani ahalisinin eseri himmet ve delaletiyle mezkûr kasabada bir tek camii şerif tesis henüz na-tamam ise de derununda edayı salât edilmektedir...

... Burada öyle yazılacak bir eseri atik olmayıp ancak Şana nam karyede bir taştan acı su akarak şişelere alınır, istimal eylerler. İnsan için pek nafi olduğunu tecrübe edenlerden işittim. Hatta bundan Avrupa'ya dahi gönderiliyor.

Nahiyeyi merkumeye tabi Hos karyesinde kain Ganboz Çayırı nam araziyi pederlerinden yedi erkek biradere intikal eylemiş ise de bunlar heyni takimde uyuşamadıklarından cümlesi birlikte merkezi hükümete gelerek mezkur araziyi canib-i miriye terk eylemeleriyle hıyn-i tanzimata kadar oradan hasıl olan çayır miri hayvanlarına yedürülir ve baded tanzimat araziyi merkümenin çayırı bundan beş sene evveline gelinceye kadar canib-i miriden beher sene mültezime ihale olunur idi. Muharren araziyi merküme bilmüzayyede sabık belediye reisi Rıfatlu Hoca Derviş'Ağa'ya ihale olunmuştur."

Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi ilk önce Yomra merkeze bağlı olup merkezi Kovata 'ydı. Birkaç dükkândan ibaret, meyvesi bol, çekirdeksiz elması ünlüdür. Yomra'ya bağıl Has köyündeki çayırlık kardeşler arasında anlaşmazlık çıkınca belediye başkanı Hacı Derviş Ağa 'ya satılmıştır.

Yomra teşkilatında ilk görev alanlar hakkında da şu bilgilere rastlanmaktadır.
Nahiye Müdürü                           :Hacı Süleyman Rakım Efendi
Naib-i Vekili                                 :Şakir Efendi
Belediye Reisi                            :Hacı Derviş Ağa
Tabii Üyeler                                :Ağa
Seçilen Üyeler                           :Leya Ağa, Boyazoğlu Atomağa, Ali Ağa
Vergi Mal Kâtibi                         :Gümrükçüzade Mehmet Ağa
Memurlar                                   :Vergi Kâtibi Ömer Efendi
Sandık Emini (veznedar)           :Ahmet İlhami
Tapu Kâtibi                                 :Ömer Nafiz Ağa
Zabıta Memuru                          :İIyas Ağa
Liman Reisi                               :GençAğa
Duyun-u Umumiye Memuru      :Rıfat Efendi
Duyun-u Umumiye kâtibi           :Salih Efendi


Kaynaknak;
1983 Yomra Yıllığı
Trabzon Milli Eğitim Tarihi
Hüseyin ALBAYRAK
Trabzon Şehitleri, Şehitlikleri ve Gazileri
Şevket ÇELİK, Mustafa YAZICI
Trabzon İlinin Şirin İlçesi Yomra
2004 Kaymakamlık Yayını
Yomra Belediye Başkanlığı
Kaşüstü Belediye Başkanlığı
Özdil Belediye Başkanlığı
Oymalıtepe Belediye Başkanlığı

 


30.04.2019 20:13:39     24432

İletişim

  • Sancak mah. Trabzon Cad. No:137 Yomra/Trabzon
  • (0462) 341 11 33 - 34 - 35 - 36
  • (0462) 341 27 53
  • bilgi@yomra.bel.tr
    KEPadresi:
    yomrabelediyesi@hs03.kep.tr
Mustafa BIYIK
Yomra Belediye Başkanı